Ruhsal uyanış ve Mesih bilincine yükseliş egonun çözülmesi ile olur.
Ego gerçekleri çarpıtan bir lenstir. Ego çözülmeden ruhsal yükseliş olmaz. Ego yani gerçekleri örten, çarpıtan bu lens uyandırılmış enerji ile ortadan kalkar. Uyanmış enerji nsanların yaşamı saf bir farkındalıkla görmesini sağlar. Filtreler ortadan kalkmış görüntü netleşmiştir. Bu uyanış dünya insanları arasında çok nadir olmaktadır ancak bilincin yükselmesi içinde olmazsa olmaz bir şarttır.
Dinler ve ruhsal öğretilerin açık ve kapalı, aşikar ve ima edilen amaçları, vaatleri vardır. Açık olan başta kişiye verilen bir aidiyet duygusu ve sosyal kimlikle gelen güven duygusudur. İlaveten gelen bir dayanışma ve maddi kazanç sağlama beklentisidir. Aynı inancı paylaşanların içine girdiği bir çeşit güya komün(toplu) yaşamın getirdiği sahte güvenlik ve dayanışma duygusudur. İma edilen, daha kapalı olan ise bir takım türetilmiş inançların merkezinde kurulan kurumların ebedileştirilmesi gayretidir. Bütün bunların insanın ruhsal gelişimi, bilincini kutsallığa yöneltebilmesi yönünde bir katkısı yoktur. Tam tersine bu durum obezleşmiş egolarının bir dışa vurumudur. Bunların öte alem beklentileri dahi zevk, sefa, obezlik ve şehvetperestlik üzerine kuruludur. Bunu elde etmeleri için bir takım tekrarlanan nafile hareketleri(ibadetleri) aynı ezberlenmiş dualarla yapmaları, manasını anlamadığı dilde bir takım aynı sözleri sürekli tekrarlamaları yeterlidir onlar için. Ahlak önemli değildir yada tek taraflıdır. Tabi bunlar sonuçta hiçbir işe yaramaz. Nafile davranışlardır ve sonuç; akıl sağlığının elden gitmesi.
Gerçekte dünya acıdan, ıstıraptan muah bir yer değildir. Buraya sınav için geldik. Sınav aklımızdandır. Aklımızı nasıl kullanıyoruz? Bedensel arzularımızı kontrol edebiliyor muyuz? Onları sadece amaçları doğrultusunda kullanamıyor muyuz? İyilikte ve doğrulukta kalıyor muyuz? Öfkemizi nefretimizi, kinimizi, hasetliğimizi kontrol edebiliyor muyuz?
Güvenlik duygusu aslında sahte bir duygudur. Eğer aklımızı kullanamıyorsak duygular öne geçer ve korkuların esiri oluruz. Saçınızın iyi kesilmemesinden tutunda, başkalarından daha az zengin olmak, tırnağının kırılması, otobüsü kaçırmak korkusu vs. Duyguların aklı bastırdığı fiziksel yaşamda korkular hiç bitmez. Güvende olmak izafidir. Esasen dünyada olmak devamlı vahşi bir hayvan tarafından kovalanmak gibidir. Egosal tutkuların tuzağına her an düşebiliriz.
Ruhumuz her tür korkudan kurtulduğunda özgür olur bunun için ise insan ne olduğunun ve ne için yaratıldığının gerçeğine bir an evvel uyanmalıdır. Bu uyanışı sizin için, sizin yerinize başka birisi yapamaz. Sevgi yolunu size kim gösteriyorsa o size örnek olabilir ama yine de karar verecek olan sizsiniz. Sınavınızı kendiniz vermek zorundasınız ve bu yolda gizli menfaat beklentisi içinde olan sahte yol göstericilerden uzak durun. Manevi irşatta maddi beklentinin zerresi dahi olmaz, olmamalıdır. Varsa orada sahtecilik vardır. İtibar etmeyin.
İlkel devirlerde ilkel insanların söylemiş ve yazmış olduğu yanlış inanç ve törelerden kendinizi kurtarın. Doğrularını alın ama yanlışları "Tanrı kelamı" diyerek devam ettirmeyin. Esas Tanrı kelamı eğer egonuzu tam kontrol altına alabilirseniz size kendi ruhunuzdan fısıldanır. Ruhunuz Tanrıya aittir. Ruhunuz bir kere söyler ve ısrar baskı yoktur çünki Tanrı zorba, baskıcı değildir. Tanrı aciz değildir ki sizleri zorlasın. Kaybeden siz olursunuz ve O daha iyilerini yaratır.
Tüm peygamberliklerin özeti şudur: Kendine istediğinden başkasına da isteyeceksin. Yani olumlu, sevgi dolu olacaksın ve bu ülkü aklı başında olan herkes için geçerlidir. Normal zekası olan her birey için geçerlidir. Bu ülküyü her normal birey yaşamında uygulamalıdır. Kendisi dahil hiçbir insana, canlıya ve doğaya mecbur olmadıkça zarar vermeyecek, onların yaşam haklarına da kendi haklarına duyduğu kadar saygı duyacak insan. Evet, yasa budur
İnsanlar gerçek maneviyatı idrak edinceye kadar türlü şekillerde yönlendirilip kullanılacaklardır. Kullanılmaktadırlar. Bugün tüm kurumsallaşmış dinler, bu kurumların ruhban sınıfı ve politikacılar küresel sermayenin hizmetindedir. Bu aşırı zengin sınıfın, çoğunluğu köleleştirip gütmesine vesile olup, bilerek ya da bilmeden kötülüğe hizmet etmektedirler. Aşırı zenginler kirli bir politika yapmaktadırlar ve yalan, iftira, acımasızlık, hırsızlık ve cinsel sapıklığı teşvikleri hat safhadadır. Bastıkları her karşılığı olmayan kağıt para bizlerin elindeki paralarımızdan yapılan hırsızlıktır. Alım gücümüz yok edilmektedir.
Dünyada kırk milyon insan her yıl köle olarak alınıp satılmaktadır. İnsan ticareti yapılmaktadır. Buna küçük çocuklar dahildir. Diğer bir çoğu insanda köle olduğunun farkında bile olmadan tüketim çılgınlığı ve cinsel oburluk duyguları içinde para babası şeytanlaşmış bir takım insan görünümündeki mahluklara kendi küçük ihtiraslarını elde etmek hayaliyle adeta köle gibi hizmet etmektedirler. İnsanları ve doğayı tahrip etmelerine yardım etmektedirler. Bir çok bitki ve hayvan türünün nesli yok edilmiş ve halen de yok edilmektedir. Tanrı ve Onun sevgisi terk edilmiştir. Maalesef.
Alpaslan Kuzucan